Abonelik

 Kovala



"Beni Tanımadan Yargılama"
(Romantik Bir Kamyon Arkası Yazısı)

müjde müjde size..

parizyenden müjde size!

havanın boz bir bulanıklığa kavuştuğu şu sonbahar mevsiminin en sevdiğim tarafı, yaratıcılığımı körükleyen depresif atmosferinden ziyade kadın cinsinin giyim alışkanlığı üzerine etkisidir. şimdi kovalak biraderler diyebilirler, "behey dürzü, ilkbahardaki cıvıl cıvıl açılmanın, yazdaki ölçüsüz soyunmanın, fora olmuş memelerin, bacakların, göbeklerin yerini mi tutar sonbahar frikikleri"

haksız da sayılmazlar böyle deseler. fakat her biri kendince güzel diye düşünüyorum ben. takdir edersiniz ki çıplaklık kadın olsun, erkek olsun herkese yakışan bir şey değil. toplumun örgütlediği kusursuz beden algısı o kadar baskın ki, moda olan standartların dışında bir beden gördüğümüzde kendimizi kötü hissetmeye başlıyoruz. ben itiraf etmeliyim "kusurlu" bedenleri beğeniyorum ben. beğenmekten ziyade bakımlı bir hatunun birazcık çarpık bacaklarından tahrik oluyorum. ne bileyim kocaman gözler, dolgun dudaklar, biçimli elmacık kemikleriyle süslü bir yüzde kemerli bir burun gördüğmde kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oluyor. örnekleri çoğaltmak mümkün. sevimsizleşmeden kapatayım ben bu konuyu.

frikik denen müessesenin şiddetine ilk defa ortaokuldayken maaruz kaldım. bize o zaman orta yaşlara yaklaşmış gibi gelen kumral bir iş-teknik dersi öğretmenimiz vardı. muhtemelen 30-35 yaşlarında bir hanımdı. makyaj yapmaz, mesafeli ve sert dururdu. kemikli, şimdi görsem çekici diyebileceğim ama o zamanlar erkeksi bulduğum bir yüzü vardı. bizim favorimiz fen bilgisi dersine gelen barbie lakaplı sarışın kokoştu ama. şimdi diyorum ki ulan egenlik ne boktan dönemmiş. makyaj küpüne düşmüş, sahte sarışın çirkin rüküş karıya kraliçe muamelesi yapmışız bir dönem boyunca. neyse bakın anılara dağılınca çıkamıyor işte insan. efendim bir gün aziz dostum mustafanın dürtüklemesiyle kendime geldim. kitaplık yapmaya çalışıyordum atölyede. yeni kestiğim tahtaları yere yaymış ölçülerini kontrol ediyordum. "ne var" dedim, "abi baksana" dedi. kafamı kaldırmamla uzun eteğinin yırtmacının azizliğine uğramış iş-teknik hocasını görmem bir oldu. füme rengi bir çorap giymişti. fakat şu jartiyer çorabı gibi olanlardan. ya da ben ergen libidosunun yarattığı zenginlikle tamamen saçma sapan şeylere benzetiyoprdum gördüklerimi. bulunduğumuz mevkii seyre müsaitti. resmen pozisyon zenginliği yaşadık o ders boyunca. hala minik bir tabureye oturmuş bir hanım görsem içim gıcıklanır.

işte hayatımdaki en etkileyici bacaklara sahip bu hanımın vücudunu o dönem alıcı gözüyle inceledim ben. ince biçimli bacaklar, ince bir bel, küçük ama çıkık bir popo. muntazam bir cilt. kısacık, kahve saçlar. dönem sonuna kadar pozisyonumuzu koruduk mustafayla. hocam biz burda daha rahat çalışıyoruz diye işi salladık durduk. güç bela yetiştirdik kitaplığı not zamanına.

yıllar geçti. mustafayla karşılaştık. aynı sıcaklık, aynı muhabbet. derken bu mevzu açıldı. mustafa, dedi ki, baba benim kadın imajım o görüntüyle birlikte şekillendi. haklıydı. öncesinde sahip olduğumuz kadın imajı, 80'lerden kalmış porno dergiler ve video kasetlerdeki kadınlardan ibaretti. bir de samantha fox vardı tabi. şimdi bile gideri var yani o kadar derinden etkilemiştir benim kuşağımı. fakat bu hoca hanımın farkı, dar kalçalı, küçük memeli bir kadının da seksi olabileceğini bize göstermiş olmasıydı. kendisine müteşekkiriz. bir grup ergen tarafından msatürbasyon hayali olarak kullanılmak onu ne derece travmatize eder bilmiyorum ama bizim eğitimimize katkısı çok büyüktür.

o günden bu güne kalan bir başka şey de kenardan köşeden gözükenin cazibesi oldu. içimdeki röntgenciyi suçüstü yakaladım sanki. ve mustafa'ya sordum. "hoş bir kadındı evet ama sence e vurucu olan şey neydi?". "füme çoraplardı abi". "külotlu çorap değildi değil mi. miyop-astigmat gözlerime güvenemiyorum". "bana jartiyerle birlikte kullanılan uzun çoraplardan gibi geldi abi"

şimdi ne zaman ten rengine yakışan ince çorap giymiş bir hatun görsem kalım gençliğime gider. tatlı bir hüzün kaplar içimi. buyurun siz de hatıralara yelken açın isterseniz....

2 yorum:

autumnleaves dedi ki...

cocuklugumdan geclıgıme, 8 sene kadar bır kulüpte voleybol oynamışlığım vardır. yıldız kızlar ve genc takım denen ıkı grubun yıldızlarındaydım. yanı, bızden daha ıyıler ve profesyonel maclara cıkanlar genc takım oyuncuları idi. bizden sonra antrenmanları olurdu. dolayısıyle bız antrenman sonrası soyunma odasına dondugumuzde, onlar antrenmanlarına hazırlanırdı. yine soyunma odasına gittiğimiz bi gün 15 (onbeş) kadar genç kızı çırılçıplak görmüştüm. memeleri, gstringlerinden çıkan yanakları ortalarda geziyorlardı. hepsini ellemek istemiştim, hatırlarım. ama ellemek istediğim için mi, ilk kez anneminkiler dışında göt-meme gördüğüm için mi kızarmıştım, onu hatırlamıyorum. neyse, toparlıyorum. g-string denen şeyi de ilk o zamanlar tanımış, pamuklu beyaz külodumun bazen kıcımın arasına girdiğinde nasıl rahatsız olduğumu düşünüp kıçımın arasında bi ipi tahayyül etmeye çalışmıştım. bu sıralar okuduğum kitap nobukov'un lolita'sı. yoksa beni bozan blog yazısı mı oldu, karar sizindir. gstring candır ama.

Kostak dedi ki...

sevgili hanımefendi,
yeni yazılara ilham kaynağı olan bu yorumunuzdan dolayı minnettarım size.. çünkü siz bize bir hayal ülkesinden haberler veriyorsunuz. sizin bahsettiğiniz şey bizim gibi kovalaklar için bir nevi cennet tasarımı. o sır kapısından geçen bir erkek oldu mu bilmiyorum lakin bir hanımın bizler için oraya dair bir malumatı bizlere aktarması bile hayal gücümüzü kırbaçlayarak yeni yazılara ilham kaynağı olmaya yetiyor.

evet.. autumn leaves bayan voleybol takımı soyunma odasından bildirmiş. ufak bir infiale neden olmuş..

not: ben bu yazıyı yazarken anais nin okuyordum. bu nedenle lolitanın nelere kadir olduğunu az çok anlayabiliyorum..